Yarattığı evren, karakterlerinin içsel bunalımları, en yakınındakinden tutun, kendilerini sadece duymuş insanlarla olan gerilimli ilişkilerine kadar beğendiğim bir külliyattır Watchmen. Külliyat denecek kadar fazla sayısı yoktur Watchmen'in. Adı üstünde bir çizgi romandır ve tanıttığı evrenin derinliği nedeniyle olaya yaklaşımımız bu külliyatın sayısıyla değil zihinde işgal ettiği manevi hacimle belirlenir. Olay tamamen duygusal yani :)
Bu evrende benim en beğendim hikaye ise Dr. Manhattan isimli Lat. "ohannes yuhhus", halk arasında ise "ucube" denen karakterin hikayesidir. Çünkü bir çizgiromandaki karakterden fazlasını, hayatın ta kendisini yansıtır.
Elinde
sevgilisi ile çekilmiş tek ve çok eski fotoğrafıyla Mars'ta kendisi ile
yüzleşmesinden tutun da zaman kavramı üzerine düşüncelerine kadar her
şeyiyle çok etkileyici. O inanılmaz gücünün değil de karakterinin ve
içinde yaşadığı bunalımların çizgiromanda işlenişi harikuladedir. Dr Manhattan insan denen organizmaya, zamana ve evrene karşı umarsızıdır
ama Mars'ta mehtaba bakıp da elinde fotoğrafla demlenirken bir o kadar
da pişmandır. Yani umursar. Özellikle şu bölüm çok hoşuma gider. Elindeki yıpranmış fotoğrafın kendine hissettirdiklerini, yıldızlara
bakarkenki duygusuyla karşılaştırır. Dr manhattan'ın kendi sözleriyle:
"[...] Yıldızlara bakacağım. O kadar uzaktalar ve ışıklarının bize ulaşması o
kadar uzun sürüyor ki... Yıldızların tek görebildiğimiz şeyleri, eski
fotoğrafları."
İşte anıları ve gördüğü yıldızların ışığı arasında
böyle çarpıcı bir benzetme kurar. Anılarının kendisine tek hatırlattığı
bir hayattan diğerine çoktan demir aldığı ve kıyıdan uzaklaştığıdır. Eskisi gibi değildir ve olmayacaktır. Elektronlarını seveyim doktor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder