Bir diğer aklıma gelen konu Fransız düşünce dünyasında Voltaire J.J. Rousseau kapışmasıdır.
Bugün olsa bir çok magazin programına malzeme olabilecek bir kapışmadır bu.
Tartışamayı bel altından vurmaya kadar getiren, huysuzluğundan ne yapacağını bilemeyen Voltaire'dir.Rousseau Emile'i ve Toplum Sözleşmesini
yazmayı bitirmiş, 1762'nin o sıcak bahar ve yaz günlerinde bu iki yapıt
dünya kamuoyuna ulaşmaya başlamıştır. Ne var ki kısa bir süre sonra
"halkı kin ve düşmanlığa açıkça teşvik etmek", "dini değerleri
küçültmek"gibi suçlamalarla karşılanan bu yapıtlar Rousseau'yu
memleketinden koparmıştır. Kendini bugünkü İsviçre topraklarındaki Neuchatel'de bulan Rousseau orada da yıllar sonraki 28 ekim 1988 Neuchatel Xamax Galatasaray maçını
hissetmişcesine iç huzuruna kavuşamaz. Ancak konumuz açısından
düşünürsek bunun asıl nedeni Voltaire'dir tabi ki. "Şimdi ben ayrıldım Fransa'dan bu gıcık herif arkamdan atar tutar çevresindekilere"
düşüncelerinden kurtulmak için kendini dağa taşa vuran, botaniğe veren
bu insan evladı en büyük darbeyi Voltaire'in 1764'te Fransa'da bir
kitapçık yayımlaması ile yer.
Günümüz magazin diliyle:
olay! olay! olay!
şok açıklamalar!
niteliğinde
bi bildiridir bu. Söz konusu bildiride Rousseau'nun, eşinden olan
çocuklarını bakımhanelere bıraktığı ve onlarla doğduktan sonra hiç
ilgilenmediğini bildirir Voltaire efendi. Ancak bu bildiride dikkat
çeken bir nokta daha vardır ki aslında isimsiz olarak yayımlanmıştır. Yani voltaire "ben yazdım bunu arkadaş" etiketini yapıştırmaz bildiriye. Bu da tartışmanın ne denli karalama boyutlarına vardığını belirten
önemli bir husustur.
Nihayetinde daha 10 sene evvel yollarına
güller dökülen Rousseau bu bildiri sonrası evi taşlanan bir
birey oluvermiş, tutucu kesimlerin de gazlamasıyla "merhametsiz, hain"
yaftalarına layık görülmüştür. Artık bunalım geçirecek denli kötü bir
ruh haline bürünen Rousseau'ya bu tartışmada kucak açan ise Britanya topraklarından bir cengaver, David Hume
olmuştur. Ancak Voltaire'den ağzı yanan Rousseau "yok arkadaş bu
filozof milletine güven olmaz" yaklaşımıyla ona da önyargılı yaklaşmış
onunla da bozuşmuş, yapayalnız, hak etmediği halde kavgacı, huysuz,
soğuk sıfatları yakıştırılarak ölmüştür.
Ha sonra ne olmuştur? Yıllar
sonra bir çok filozofa ilham kaynağı olmuş, Fransa kralı xvi. Louis
bile "aman abim eşitlik özgürlük kardeşlik tabi" demiş, üç renkli
kokartı can havliyle alıvermiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder